Vişne Kiraz

Düşlerimin peşi sıra kendimi yollara vurdum

Posts tagged ‘travel blog’

2014 yazını, geçirdiğim yamaç paraşütü kazası ve üstüne o zamanki erkek arkadaşımın çok ‘şerefli’ bir hareketiyle iyileşme sürecinde beni ‘evli olmadığımız için’ gurbette yapayalnız bırakması nedeniyle hayatımın en zor yazı diye biliyordum. Ta ki 2019 yazına kadar. 2019 yazı gönül yarası dışında beni epey zorladı. Neler mi oldu Sevgili Okur? Orta derecede kanser riskimin olduğunu öğrenmemden hemen sonra ofisin yarısıyla birlikte işten çıkarıldığımı öğrendim. Hani sağlık olsun denir ya bu sefer diyemedim.

Roys Peak, South Island

İlk önce haziranda İstanbul’a gidip küçük bir operasyon geçirdim ve dönüşünde hemen gerekli aşıları olmaya başladım. Sağlığımla ilgili gerekli tedbirleri aldığım için kasım ayındaki kontrole kadar yapacak çok bir şey kalmamıştı bu konuda. Hayatımda ilk kez tuttuğum canım avukatımla şirketle müzakerelere başladık. Yazın işe alımların yavaşlığı ve iş ilanlarının azlığı sebebiyle zorlu süreç de başlamış oldu. En zor yanı tabii ki belirsizlikti. Önceden planladığım hiçbir gezimi iptal etmedim. Puglia ve Rusya seyahatlerimi nefes alacak fırsatlar olarak gördüm, her ne kadar beynim belirsizlikle arka planda meşgul olsa da. Her sabah kalkıp gittiğim en sevdiğim kafe Scandinavian Embassy‘de hem oradaki çalışanlarla sosyalleştim hem de düzenli olarak iş başvuruları yaptım. Zorlu geçen 3-4 aylık süreçte kafedeki çalışan herkes artık hangi gün ne görüşmem var biliyordu. Bu rutin, enerji seviyemi yüksek tutmak da önemliydi. Çalışmadan belirsiz bir dönemi geçirmek ve aynı zamanda iş görüşmeleri için morali yüksek tutmak çok zorladı. Ne iş olur da meşgul olurum diye bir çok şey yaptım. Bunlardan en ilginci Albert Cuyp Markt‘da gözleme standında çalışmak oldu. Sağolsun Ali saat başı dolgun bir ücret ve bedava gözleme verdi. Maksat muhabbetti. Renkli kişiliğime ve enerjime rağmen umudum ağustos ayında en düşük seviyeye gelmişti ki bir iş teklifi aldım ve ekimde başlamamı istiyorlardı. Fesih sözleşmesine göre de işe gitmediğim halde kağıt üstünde ekime kadar çalışıyor görünüp maaşımı alıyordum. Uzun lafın kısası bir ay ücretli iznim ve sona ermiş bir belirsizlik vardı. Kötü dönemin ardından gelen bu fırsatı gidebileceğim en uzak noktadaki en merak ettiğim ülkelerden biri olan Yeni Zelanda’da kullanmaya karar verdim. Bir ay Avustralya için az Yeni Zelanda için yeterliydi. Bu arada Hollanda pasaportuna sahip olmak beni vize bürokrasisiyle uğraştırmadı ve bu hızlı kararda çok etkili oldu.

Hazırlık ve Rota

Plan yapacak uzun bir zaman yoktu bu sefer. Niyeyse Yeni Zelanda hep arabayla gezilirmiş gibi bir izlenimim vardı. Google’da “public transport in New Zealand” diye arama yaptım ve tam benlik bir gezi seçeneğiyle tanıştım. Bütün Yeni Zelanda’yı kapsayan rotası olan otobüs firmaları varmış. İndi-bindi (hop on – hop off) mantığıyla çalışıyorlar. Varılan noktadaki ilk gece bir gecelik kalacak yer garantisi, ücretli etkinliklerde indirimler ve lojistik kolaylığı sağlıyorlar. İlk karşıma çıkan firma Kiwi Experience oldu. (Yeni Zelanda’da tanıştığım kişilerden Stray firmasının da olduğunu öğrendim. Stray biraz daha pahalı ve yaş grubu genelde daha yüksekmiş. Buna pek katılmıyorum, çünkü grupta olanlar rastgele insanlar ve her iki firmada da hoşlaş(may)acağınız kişiler olabilir. Bu tamamen şans meselesi! Sevgili Okur, gideceksen bu iki firma da aklında olsun diye ahanda yazdım.) Kiwi Experience’in rotalarını, fiyatını, ve haritalarını beğenmemle aramam son bulmuş oldu.

Kiwi Experience’den indirimde ve en kapsamlı rota olması nedeniyle The Whole Kit Caboodle pass’ini aldım. Sağdaki resimde görünen yerleri Milford Sound (hava mualefeti nedeniyle), Deep South (kalkış çizelgesi Queenstown’a varışla kesiştiğinden) ve Kaikoura dışında gezdim. Eylül ayı turizm açısından yoğun bir sezon olmadığından otobüslerde yarı yarıya bir doluluk vardı ve kalacak yer imkanı çoktu. O nedenle pass’ın esnekliğinden epeyce faydalandım.

Kiwi pass nasıl çalışıyor?

Pass’ı aldıktan sonra Kiwi Experience’in uygulamasını indirdim. Uygulama oldukça kullanışlı. Rotadaki her noktanın kalkış/varış detayları, ücretli ve ücretsiz etkinlik listesi, anlaşmalı kalınacak yerin ücreti ve detayları mevcut uygulamada. İnteraktif haritasından kendi programımı yaptım ve firmaya e-posta gönderdim. Onlarda benim için belirttiğim tarih ve yerlerde yerimi ayırdılar. Pass’a dahil olan sadece ulaşım. Her gün sürücü rehber o günün programından bahsedip kalacak yer ve ücretli etkinlikler için formları gezdiriyor. Böyle olması epey hoşuma gitti, çünkü o günkü enerjime göre etkinliklere katıldım ya da kalma opsiyonun beğenmediysem başka bir yer ayarladım.

Kuzey Ada

Haritadaki her yeri tek tek anlatmayacağım bu yazıda, sadece görülmesi gereken yerlerden bahsedeceğim. Kuzey Ada’yı büyük bir Hobbitland olarak hayal edebilirsin. Minik yeşil tepecikler ve üzerlerinde koyunların olduğu bir manzara hakim. En kuzeyde İngilizlerin Yeni Zelanda halkı Maoriler ile kandırmacalı bir anlaşma yaptığı Waitangi Treaty Grounds Yeni Zelanda’yı ve tarihini anlamak için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer. Bu müzede Maorilerin kauri ağacından yaptığı uzun savaş kayıklarından birine Lady Diana‘nın ilk kadın olarak bindiğini öğrendim. Maori halkına göre savaş erkek işiymiş. Yeni Zelanda’nın güzelliklerinden biri de Maori halkının inanışları ve efsaneleri ile bezeli olmasında. Adanın en kuzeyi olan Cape Reinga‘dan ölülerin ruhların ayrıldığına inanırlarmış. Yeni Zelanda’nın ünlü Hollandalı kaşifi Abel Tasman bu noktanın çok yakınındaki başka bir buruna eşinin adını vermiş: Cape Maria van Diemen. Düşünsene Sevgili Okur, adamın 1600’lerde adayı keşfetmesi kaç gün sürmüştür bir de eşinin adını verip Hollanda’ya gelip bu hediyeyi haber vermesi ne kadar uzun sürmüştür. Sabır bu olsa gerek.

Kuzey Ada’nın bir başka merak ettiğim noktası Waitomo‘daki glowworm ile dolu olan mağaralardı. Yıldız gibi mağara tavanını kaplayan bu ateş böceği gibi yanan kurtçukları ilk kez gördüm ve çok etkilendim. Karanlık mağara tavanındaki bu kurtçuklar ve gece gördüğümüz yıldızların aynı etkiyi veriyor olması sanki izafiyet teorisinin başka bir örneğiymiş gibi geldi. Kuzey Ada’nın bonusu ise doğusundaki Hot Water Beach oldu. Akşam su çekildikten sonra kumsala gittik, oturacağımız bir şekilde minik bir havuz yapıp içinin yerden çıkan sıcak su ile dolmasını bekledik. O soğuk havada kumsalda sıcak suyun içinde mayolarımızla mehtabı izlemek rüya gibiydi.

Güney Ada

Ah Güney Ada ah! Kalbim sende hala… Sanki hayatımda ilk kez dağ görmüş gibi vuruldum güney adanın dağlarına. Dağlar ne çok yüksek ne çok alçak. Üzerlerinde yarıya kadar pudra şekeri serpilmiş gibi duran karlar. Güney Ada’yı anlatmaya kelimelerim yetmeyecek gibi. Queenstown‘da bol bol hiking yapmalı, Wanaka‘da Roys Peak‘e çıkıp dönüşünde göl kenarındaki meşhur ağaçla dans etmeli, Franz Josef‘te paraya kıyıp helikopterli buzul yuruyusune katilmali, batı sahilindeki yolun keyfini Big Little Lies’in acilis sarkisi Michael Kiwanuka – Cold Little Heart ile cikarmali ve Putai‘de pancake gibi ust uste istifli gibi duran kayalarin oradaki kafede mutlaka pancake yemeli, Lake Tekapo‘da Lord of The Rings manzaralasinda elf gibi hissederek yuruyup gece ciplak gozle samanyolunu izlemeli, kücük bir kasaba olan Glenorchy‘de Gandalf’in ruhuna bir fatihayi esirgememeli… Kisaca dunyadaki bu cennet kosesinin her yerini icine cekmeli… Yazimin girisine bir ironi yapayim da icimde kalmasin Sevgili Okur :) O beni kaza sonrasi birakan kisiyle Roys Peak tepesinde evlenmek gibi bir hayalim vardi. Herkesten cok uzak ve iki sevenin bir birine yetecegi genclik yanilsamalariyla boyle bir hayal kurmustum. Kim bilebilirdi Yeni Zelanda’ya baska bir yoldan varacagimi? Hayaller hayatlar…

Ben Lomond, Queenstown

Notlar:

  • Bütçe: Çok çok pahalı bir ülke. Ulaşım, kalacak yer, yemek, aktivite derken günde ortalama 100 Euro rahatlıkla harcanıyor. Ülkenin en önemli gelir kaynakları hayvancılık ve turizm. Uzakta olması da turistlere zaten bir kere geldik ne varsa görelim yapalım kafasıyla bu paraları rahatlıkla harcatmakta.
  • Süre: Ülkeyi boydan boya gezmek için en az 1 ay gerekli.
  • Konaklama: Genellikle YHA hostelinde kaldım. Hem temiz, hem mutfak düzeni çok iyi hem de tek yataklı odaları var. Yöre insanı ile tanışmak ve çamaşır molaları için de haftada bir Airbnb’de kalmak çok iyi geldi.
  • Yemek: Maalesef gastronomi yönünden çok çok zayıf. Büyük şehirler Auckland, Wellington ve Queenstown dışında yemek konusunda çok bir şey beklenmemeli. Kahve konusunda da tam bir hayal kırıklığı. Wanaka’da gozleme yapan Big Fig en begendigim mekandi. Cenk Sonmezsoy’un kitabina dunyanin bir ucunda rastladigima mutlu oldum.
  • Havaalanı: Avusturalya’ya gitmedim ama televizyonda Border Security diye bir program izlemiştim. Güvenlik çok sıkı aramalardan sonra ülkeye girişe izin veriyordu. Yeni Zelanda’ya girişimde buna benzer bir tecrübe yaşadım. Verilen giriş beyan formunda hiking botlarımdaki çamurdan abur cuburlarımın içeriğine kadar detayli sorular vardi.

COVID19 salgını nedeniyle eve kapandığımız şu günlerde iyi ki her fırsatta gezebilmiş olduğuma şükredip bir yandan da en yakın zamanda yeni maceralara yelken açabilmeyi ümit ediyorum.

Diğer fotoğraflar, videolar ve hikayeler için instagram’dan #visneinnewzealand etiketine bakabilirsin.

Vişne Kiraz
Eylül 2019
(Amsterdam, Ocak 2021)

Not: Sağlık durumum çok şükür iyi, kasımdaki kontrolüm temiz çıktı. Zorlu süreçte başta Seda olmak üzere bana destek olan herkese çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız ❤️

2 Yorum

Bu dünya o kadar çok güzelliklerle dolu ki o güzellikleri keşfetmek ve not etmek bile keyif verici bir serüven. instagram’da etkilendiğim yerleri hemen haritama kaydediyorum olur da bir gün gidersem kaçırmayayım diye. Seneler seneler önce sanırım 2008’de daha instagram yokken The Fall (2006) filmini izlerken bir sürü ilham verici yer görmüştüm. Sürrealist karelerden filmin konusunu bile hatırlamıyorum. Şimdi bu yazıyı yazarken baktım da o sürrealist karelerden biri Namibia’da çekilmiş. Namibia’ya gitmeden önce bunu fark etmemiştim. Bilinçaltım bir şekilde instagram’dan önce de kaşif ruhum için çalışıyormuş.

The Fall (2006)

Hazırlık ve Rota

Önceki yazılarımda bahsetmişimdir: Afrika çok güzel ama rehbersiz ve solo olarak seyahat etmesi zor bir coğrafya. Dil, ulaşım, güvenlik, fakirlik gibi bir çok etken var. Bu yüzden Namibia’ya tek başına gideceksem bir tur ayarlamam gerektiğini biliyordum. Bu sefer karşıma tourradar.com sayfası çıktı. Booking.com’un turistik turlar için olanı gibi düşün. Gün sayısı, gün başına fiyat, başlangıç noktası vs. gibi kullanışlı filtreleme seçenekleri var. Namibia’nın başketi Windhoek’ta başlayıp Güney Afrika’nın başkenti Cape Town’da biten gün başı 65 Euro maliyeti olan bir tur buldum. Aynı rotayı güneyden kuzeye de yapmak mümkün. Bu gibi turlar tırdan devşirme (overland truck) üstü otobüs alt kısmı 2 haftalık bütün kamp malzemesini taşıyabilen bir araçla yapılmakta. 20 kişilik araçta sadece 7 yolcuyduk ve bize Güney Afrikalı rehberimiz ve şoförümüz eşlik etti. Maliyeti, başlangıç ve bitiş noktasının farklı olması ve boş yere kocaman ülkede Windhoek’a dönmemek başlıca seçim kriterlerim oldu. Ayrıca deneyimli ekiple yolların çok gelişmemiş olduğu ve kilometre kareye 3 insanın yaşadığı bir yerde benzin istasyonu, market, kalacak yer, yemek aramamak büyük lükstü. Rehberimiz sabah kahvaltımızı, öğle ve akşam yemeklerimizi yeme tercihlerimize göre hazırladı. Bizim de hazırlık ve bitiş aşamalarında yardımımız beklendi. Araçta buzdolabı, USB şarj yerleri ve prizlerin olması konforu arttırdı. Bu arada turun ilk 2 gününün Etosha Millî Parkı‘nda safariyle başlaması hem şahane oldu hem de çok pahalı olan safariyi bu fiyatla yapmak aşırı ucuza geldi.  Safari maalesef pahalı bir aktivite. Eski e-postalarıma baktım da Kilimanjaro sonrası katıldığımız safarinin günlük maliyeti kişi başı yaklaşık 300 Amerikan Doları imiş. 0.50 Euro’sunun hesabını yapan eski erkek arkadaşım bu yazıyı okursa yüreğine inebilir.

Aşı ve malzeme hazırlığım için Madagaskar gezi notlarıma buradan bakabilirsin.

Etosha Millî Parkı

Safari yapmak çok keyifli ve güzel geçmesi biraz da şans işi. Hayvanların günlük rutinlerindeki hallerine şahit olmayı çok seviyorum. Normalde safari çok maliyetli olduğu için Namibia’da özellikle safari turu aramadım ama gezi programında olduğu için çok beklentim olmadan ilk durağımız olan Etosha’ya vardık. Daha önce Tanzanya’da katıldığım safariden farklı olan kamp alanlarından gözlemlenebilen yapay “waterhole” denen su birikintileriydi. Araç üzerinde olmadan hazır kamp alanında dinlenirken ya da gece su birikintilerini gören banklarda gelen giden hayvanları izlemek muazzamdı. Gergedanların gerilimi, dizlerini bükerek su içen zürafalar eşliğinde gün batımı, su içen springbok avlayan çakal ve ölüm çığlığı unutamayacağım anlara eklendi. Safaride aslan, leopar, fil, gergedan ve buffalodan oluşan Big Five denen bir grup var. Bu hayvanlar bir insanın yerde tek başına avlaması imkansız hayvanlar. Big Five safaride olmazsa olmazlardan. Bu tür arabayla gezmeye de “game drive” denmekte. Etosha kurak bir bölge olduğu için buffalo görmedik. Fili de çok uzaktan görebildik. Aynı zaman diliminde instagram’da betonlaşmış bir fil karesi karşıma çıktı, fili yakından görebilseydik belki ben de aynı manzaraya şahit olabilecektim. Safaride fotoğraf çekmekten çok anı yaşamak daha mühim. Annesiyle birlikte su içmeye giden yavru aslanın neşesi ve annesiyle oyunları fotoğrafa sığamayacak kadar muazzam. Etosha’da safarinin yanında bir de tuz gölü olan Etosha Pan‘ı ziyaret ettik.

Etosha’da Gün Batarken

Brandberg

Etosha’dan Brandberg’e giderken Himba kabilesinin yaşadığı köye uğradık. Gruptaki arkadaşlara biraz tiyatro sahnesi gibi gelse de bence ilginçti. Giyimleri, üzerlerindeki killer, evler, görenekler dinlemeye değerdi. Brandberg Namibia’nın en yüksek noktası. Buradaki kampımızın sabahına fillerle uyandık. Kahvaltıya gelen fil ailesini bulunduğumuz yerde gözlemlemek çok eğlenceliydi. Fil ailesinde iki tane ergen fil olduğu için görevliler mesafemize dikkat etmemizi söyledi. Brandberg’de 2000 senelik çizimleri görmek için The White Lady‘e yürüyüş yaptık. The White Lady’ye ile kamp arasında yolun geçtiği alanda belli aralıklarla yer alan düzgün daireler var. Bunlara “fairy circle” denmekte. Araçta olduğumuz ve yol sarstığından fotoğrafını çekemedim ama ilginç olan bu dairelerin içinde otların olmaması. Rehberimizin dediğine göre oluşumu hakkında kesin bir bilgi yok. Brandberg’deki kampta ilk başarılı Samanyolu fotoğrafı çekimimi gerçekleştirdim. Güney yarım kürede olduğum için Samanyolu ufuk çizgisine paralel.

The Fairy Circles

Sossusvlei

Deadvlei ve akasya ağaçları ile dans

Benim en merak ettiğim yer işte burasıydı. Rüya gibi bir yer. Akan nehrin yolunu kumulların kapatmasıyla ölü vadiler Deadvlei‘ler oluşmuş. Bütün bu kumullarla çevrili alana da çıkmaz Sossusvlei denmekte. Fotoğraflarda gördüğün akasya ağaçları 900 yıllık ve belli bir süre sonra taşlaşacakmış. Gün doğarken kumul tepelerinin bir tarafının siyah bir tarafının açık renk kalması nefis bir manzara çıkardı. Dune 45 denen büyük kumul tepesinin üzerine çıkmak öyle kolay değil.  Kum sürekli kaymakta ve düz bir yüzey yok. Karda yürümek zordur olan şarkı sözleri kumda yürümek zor diye çevrilebilir.

Dune 45

The Fish River Canyon

Namibia’dan etkilendiğim en önemli şey barındırdığı yer yüzü şekilleri ve bunların çeşitliliği. Bütün rota boyunca hiç sıkılmadım ve hemen hemen her geçtiğimiz yerden etkilendim. Dünyanın en büyük 2. kanyonu The Fish River Canyon Namibia’da. En büyüğü adı üstünde The Grand Canyon :) Kanyonun büyüklüğü ve kuraklığı ürpertici, zaten yaz başlangıcı olduğundan gündüz kanyonun tabanına inmek yasak. Bu manzarada piknik yaparak gün batımını izledik. Çöl iklimini şiddetli hissetiğim bir duraktı. Gündüz çok sıcak ve gece soğuk olduğu için güneş battıktan sonra çok güçlü rüzgar çıktı. Çadırı sabitlemesem gece biraz zor geçebilirdi.

Aklımda kalan diğer detaylar

  • Namibia eskiden Alman sömürgesiymiş. Bu nedenle Almanca, Alman mutfağı ve mimarisinin etkilerini Swakopmund, Windhoek gibi büyük şehirlerde görmek mümkün. Güney Afrika’dan bağımsızlığını ise 1990’da elde etmiş. Afrikaans Hollandaca’dan daha çok Flemenkçe’ye yakın olsa da çat pat anladım bir çok şeyi. İngilizlerin Güney Afrika hakimiyeti sırasında bir çok İngiliz kökenli aile de var Namibia’da. Maalesef ana sermaye yurt dışından geldiği için dükkan sahipleri çoğunlukla beyaz ve çalışanlar siyahi.
  • Swakopmund civarında kumda kayma (sandboarding) aktivitesi mutlaka denenmeli, kum her deliğinize girecek :)
  • Namibia, hayvan ve yer yüzü şekli açısından çok çeşitli. Kurak ülke deyip geçmemeli.
  • Game meat mutlaka tadılmalı. Ben oryx ve springbok yedim, yumuşak güzel pişmişti. Aslanlar ağzının tadını biliyor :)
  • Çölün 5 hali yani her halini görmek için harika bir ülke. Sossusvlei’ye varmadan önceki akşam kaldığımız kampta ufak bir çöl hayatı turuna katıldık. Çölde hangi su kaynakları ile hayatta kalan canlılardan yağmurun çöl hayatına olumsuz etkilerine kadar bir çok farklı şey öğrendim.
  • Namibia ve Güney Afrika’nın para birimleri aynı değerde. Güney Afrika sınırına yaklaştıkça para üstünü Güney Afrika parası olarak almak değer kaybını önlemek için mühim.
  • 4×4 kiralayıp üstünde de kamp yaparak Namibia’yı gezmek mümküm ama dediğim gibi yol bulma, benzin alma, aracın tamir ihtiyacı gibi şeylere hazırlıklı olmak gerek.
  • Türk pasaportuna vize gerekli, bu yüzden Belçika’ya gidip gelmiş olmak bile ayrı bir maceraydı. Bir kere kafaya koydum çok şükür de sonunu getirdim.
  • İnternet kapsama alanı çok iyi olmasa da 2 Euro’ya sim kart aldım ve bütün gezim boyunca çok hesaplı oldu. Millî parklarda para ile wifi’ya bağlanmak mümkün ama fiyat performans açısından kötü bağlantı. Telefonumla en azından ana yollarda araçta seyir halindeyken internete çok rahat bağlandım. 1 haftalık 1 Gb data paketi yaklaşık 2 Euro.

Diğer fotoğraflar, videolar ve hikayeler için instagram’dan #visneinnamibia etiketine bakabilirsin. Bu arada ilginç bir şey oldu. instagram Himba kabilesinden bir kızın fotoğrafını paylaştığım için fotoğrafımı kaldırdı. Biliyorsunuz instagram kadın göğsü ucuna takık. Neyse, instagram bu fotoğrafımı kaldırırken gitmiş fotoğraflarımın etiketini de engellemiş. Etiketlediğim ülkeleri arayıp bulamaz oldum. Şikayet için kimseye ulaşamamak sıkıntılıydı. Bir sürü çabadan sonra bazı etiketlerim geri gelmiş ama  #visneincuba gibi “Top” sekmesinde fotoğraflarım görünmüyor, “Recent” sekmesinde görünüyor. Bilgine…

Vişne Kiraz
Ekim 2018
(Amsterdam, Şubat 2019)

11 Yorum
%d blogcu bunu beğendi: