Gectigimiz mübarek X-mas tatilinde Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘ne gitmek istedim. Özellikle sular altında kalmadan Hasankeyf‘i görmek istiyordum. Yol üstünde Mardin, Şanlıurfa ve Gaziantep‘e ugradik. Enfes lezzetler ve Mezopotamya‘nın zengin tarihiyle gecen güzel bir tatil oldu.

İlk durak Hasankeyf

Gaziantep Havaalanı’ndan araba kiralayıp Hasankeyf’e doğru yola çıktık. Hasankeyf’e varmamız yaklasik 5 saat sürdü. Hasankeyf’te arabayi park ederken hemen gönüllü bir rehber bizi buldu. Ilk is, Yol Gecen Hani‘nin karsisinda çocukluğumda görmeye aliskin oldugum duvar halilari ile kapli dürümcüde bir seyler atistirdik. Tenekelerdeki közle isinmak da cok pratik fikirmis dogrusu. Sonra Hasankeyf’in tepelerinde yürüdük, binlerce yillik tarihi hissettik. Kaleye riskli olduğu icin cikamadik. Dicle Nehri‘nin kenarına indik, esas Yol Gecen Hanı’nı gördük. İpek Yolu‘nun tacirlerini hayal ettim bir an. Bu zenginligi, yasanmisligi sular altinda birakacak oldugumuza üzüldüm sonra. Biz sahip cıkmayız, baskasi sahiplenirse kizariz. Bildigim kadariyla bu miras, 2014’ün sonunda sular altinda kalacak. Görmek istiyorsanız tarihi cok da ötelemeyin. Gezimiz bitince hilve kahvesi ictik. Hilve kahvesinin sirri su yerine süt, seker yerine bal konması ve ceviz parcacıklarının ilave edilmesiymiş. Kahvemizi içtikten sonra rehberimizle vedalasip Mardin’e dogru yola ciktik.

Mardin

Mardin’e vardigimizda aksam yemegi vakti gelmisti. Otele gecmeden yöresel yemek yapan Ebrar‘da Mardin’in lezzetli yemeklerinden tattik.  Bir Mardin tabagi söyledik, iki kisilikti. Mardin tabaginda kaburga dolmasi, irok, sembusek, kibe ve mumbar vardi, yaninda ayran asi ve salata geldi. Mardin tabagini bitirdikten sonra en begendiklerimizden biraz daha söyledik. Ebrar temiz bir esnaf lokantasi ve fiyatlari uygundu. Yeni tatlar kesfetmis olmanin verdigi mutlulukla otelimize gectik.

Sabah Mardin Ovasi‘nin muhtesem manzarasina uyandik. Deniz seviyesinin altinda düz bir ülkede yasayan biri olarak daglari tepeleri ayri özledigimi farkediyorum. Sabah otelde kahvalti yaptik ve Mardin’i kesfe ciktik. Önce Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi‘ni ziyaret ettik. Mardin’in kozmopolit yapisina ve tas evleriyle mimarisine hayran oldum. Müzeyi gezerken biz din, dil, irk ayrimi yapmadan birbirimizle eskiden daha iyi mi geciniyorduk, yoksa bugün yasadigimiz sikintilar ve hosgörüsüzlük o zamanda mi vardi diye düsündüm.

Mardin sokaklari bir labirentte oldugumu animsatti. En son Amalfi sokaklarinda böyle hissetmistim. Bu labirentte dolanirken Hatuniye Medresesi, Sehidiye Medresesi, Zinciriye Medresesi, Kasim Tugmaner Camii cikti karsimiza. Kirklar Kilisesi‘ne ugradik ama kapaliydi. Tarihi Kayseriye Pasaji‘ndan gectik Ulu Camii’ye vardik. Ulu Camii’de cuma cikisina denk geldik.  Merdivenlerden biraz yukari cikip avluda cemaatin dagilmasini izlemek cok hosuma gitti.

Ögle yemegini Kebapçı Rıdo‘da yeme sansimiz oldu. Bir Vedat Milör olmasam da hayatimda yedigim en lezzetli kebaplardan birini burada yemis oldugumu söyleyebilirim. Musterilerle anlasacak kadar Türkce bilen Arap kökenli garsona derdimizi anlattik bir sekilde, bu lezzete biraz daha devam ettik.

Dönüş yolunda otelden arabamizi alıp orduevi civarına ciktik ve Mardin’e bir de karsıdan baktık doya doya. Kasımiye Medresesi‘nde gün batimini izledikten sonra Şanlıurfa’ya hareket ettik.

Devami Mübarek X-mas tatili (2. kısım)‘da olacak…