Bangkok’ta beş parasız
Beş parasız derken cebimde 50TL ile kalakaldım Bangkok Suvarnabhumi Havaalanı’nda.
Is gezisi için Kuala Lumpur‘a giderken bir kaç gün erken yola çıkıp hafta sonunu Bangkok‘ta geçirmek istedim. Her zaman yurtdışına çıktığımda cüzdanımda bir miktar nakit taşırken bu sefer yanıma sadece 20 Amerikan Doları ve 5 Avro almıştım. Hollanda’da kullandığım nakit çekme kartımla havaalanındaki ATM’den nakit çekerim ne de olsa diye düşünmüştüm ve yanılmıştım. Bir kaç ATM ve Türkiye’de kullandığım banka kartımla çeşitli kombinasyonlar denesem de başarılı olamadım. Üstüne üstlük Türkiye’de kullandığım banka kartımı ATM’nin yutmasıyla kalakaldım. Bir umut çok acayip İngilizcesi olan ATM’nin ait olduğu bankanın müşteri hizmetlerini arasam da sonuç alamadım. Artık daha fazla oyalanmadan gerçeği kabul etmem gerekiyordu: bu gezimin başında parasız kalmıştım ve önümde keyifle geçmesini tercih ettiğim 4 günüm vardı. İlk yapmam gereken yanımdaki parayı Tayland Bahtı’na çevirmekti. Param karşılığı 800 baht yaklaşık 50 TL elime geçti ve macera başladı.
İlk hedeflerimden birisi bu ucuz ülkede toplu taşımanın dibine vurmaktı. Akıllı telefonumdan otelime toplu taşıma araçları ile nasıl gidilir baktım. Havaalanından metro ile otelime giden otobüslerin geçtiği en yakın noktaya ulaşmam gerekiyordu. Bir yandan da çok az limiti kalan kredi kartım ile otelin ücretini ödeyebilir miyim, ödeyemezsem bir Buda tapınağına gidip “Ben Tanrı misafiriyim!” diye sığınsam mi soruları ile meşguldü kafamın içi. 45 bahta metro biletimi aldım ve dönüş metrosunun parasını bir kenara ayırdım.
Havaalanını şehre bağlayan metro hattı çok moderndi. Fakat metrodan Bangkok sokaklarına indiğim ani hiç unutmayacağım sanırım. Çok nemli, kapalı ve pis kokan bir hava. Yerler çamurlu. Bangkok’a gitmeden önce izlediğim Elysium (2013) filminde resmedildiği gibiydi şehir. Çok yüksekten gecen metro hattı, aşağıda kirli tozlu derme çatma bir şehir. Direkler arasından gecen kablo kalabalığı ile örülmüştü Bangkok sokakları. Hayatımda bu kadar kablo kalabalığı görmemiştim. Pratunam‘da otobüs durağı bulma cabam biraz gözlem yaptıktan sonra geçti. Türkiye’deki dolmuş düzensizliğine aşina bünye el etti otobüse. Otobüs durdu müsait bir yerde ve kadın muavin kocaman valizimi tek hamleyle otobüse aldı. 8 bahta bilet kesti. İlerleyen günlerde bindiğim bütün otobüslerdeki muavinlerin kadın ve bütün Budaların erkek olduğunu fark edecektim.
Silom bölgesindeki otelime varmam çok kolay oldu, Google Maps sağ olsun. Resepsiyonda giriş işlemimi yaparken yoldan geldiğim için ikram edilen serin içeceği reddettim basta, ya otelin ücretini ödeyemezsem kaygısıyla. Bu yüzden ödemeyi normalde çıkarken yapmak yerine en basta yapmayı istedim otel görevlisinden. Anlatması zor olsa da denedik ve nakit çekemediğim kartım otelin ücretini ödeyebildi. Ödemeyi yapabildiğim an nasıl rahatladığımı anlatamam. Buda tapınaklarında Tanrı misafiri olmama gerek kalmamıştı ve yanımda duran serin içeceği gönül rahatlığıyla içebilirdim. Artık başımı sokacak bir yerim vardı. Sırada yol yorgunluğumu atıp Bangkok sokaklarını keşfetmek vardı, zorunlu tasarruf modunda.
Bangkok yürümek için biraz büyük bir şehir. Çok korkunç trafik var ana caddelerde. Tuktuk denilen mobiletler çok yaygın, hızlı ve ucuz. Tek yapılması gereken tuktuk şoförüyle pazarlık yapıp anlaşmak. Normalde çok ucuzdu, ama o şartlarda benim için bir lükstü. Tuktuk gibi ucuz ulaşım aracını doya doya kullanamadım tabii. 8 bahta otobüs ile gitmek istediğim bölgelere ulaşıp yürüdüm ben de. Bir aksam feribotla Khao San Road bölgesinden 40 bahta (çok para (?)) otelime döndüm. Bu güzergâh aksam üstü Bangkok’u nehir yoluyla gezmek için yeteri kadar uzun ve güzeldi. Tapınakların nehre vuran yansımalarını hayal edebilirsiniz.
Kalacak yer ve ulaşımdan bahsetmişken yeme içme işini de otelin odama bıraktığı iki sise içme suyundan birini yanıma alarak ve gündüz ucuz vejetaryen sokak yemeklerini yiyerek hallettim. Aksam yemeklerini kredi kartı gecen restoranlarda bulaşık yıkamayayım diye önce ödeme, sonra yeme seklinde garsonları ikna ederek yedim.
Bangkok
Bangkok ziyaret ettiğim ilk Budist şehir olduğundan Buda tapınakları bana çok ilginç geldi. Tapınakların birçoğu ücretsiz, bazı özel tapınak girişlerinde 40 baht gibi ücret talep edildiği için giremedim. Kirli şehirle buda tapınaklarının temizliği arasındaki tezatlık dikkatimi çekti. Mis gibi kokan çiçekler, çeşit çeşit Budalar, temiz avlular, yalın ayak basılan rengârenk zeminler bir yana, ayağınıza sıçramasın diye dikkat ederek batiğiniz balçıklı yollar, mide bulandıracak kadar kötü kokan sokaklar, yol kenarlarındaki yüzlerce seyyar yemek arabalarından gelen mangal kokuları bir yana. Bu arada giriş ücreti 500 baht olan Grand Palace‘i sadece kapısından görebildim. Gitmek isterseniz kollarınızı ve bacaklarınızı kapatacak giysileri yanınızda götürmekte fayda var.
Gece güzel bir manzarada bir şeyler içmek ve Bangkok’un gece manzarasını seyretmek için The Hangover Part II (2011)‘in çekildiği Lebua Otel‘in terasına çıktım. Kendi otelime yürüme mesafesindeydi. Fotoğraf severlere not, koruma amaçlı konulan camlar yüzünden gece fotoğrafı çekimi için uygun bir yer değil.
Khao San Road bölgesi çok turistik ve kalabalıktı. Birçok hostel, cadde masajcıları, sokak yemekleri, seyyar satıcılar bu bölgede. Giysi satan bir tezgâhta kirazlı elbise görünce alamayacağımı bilsem de merak edip fiyatını sordum. İndirim yapmasına rağmen elbiseyi satın almadığımı gören tezgâhtar pis pazarlık yaptım sandı, hâlbuki beş parasızdım.
Ayutthaya
Bir Game of Thrones hayranı olarak Tayland’ın eski başkenti Ayutthaya‘ya gitmeden dönmek olmazdı. Ağaçtaki budanın fotoğraflarını ilk gördüğümde Game of Thrones’daki Ormanın Eski Tanrıları’nı (Old gods of the forest) düşünmeden edemedim.
Ayutthaya’ya giden dolmuşlar Bangkok’un AŞTİ’sinden kalkıyormuş. Dil ve toplu ulaşım bilgilerine erişme zorlukları yüzünden otobüs terminalini biraz zor buldum. Yol sorduğum polis memuru elime o güzel desenli alfabeleri ile gitmem gereken yeri สถานีหมอชิต yazdı. Geç olsun güç olmasın, doğru gişeden Ayutthaya biletimi 60 bahta aldım ve bittabi dönüş saatlerini öğrendim. Dolmuş şoförü beni Ayutthaya girişinde tuktukların yanında indirdi. GPS’imden gördüğüm kadarıyla 1-2 km daha mesafe vardı gitmek istediğim yere. Neyse derdimi anlatamadım ve bir bildiği vardır diyerek indim dolmuştan. İnince anladım ki dolmuşçunun beni o noktada indirmesi tamamen turist olduğum içinmiş. Tuktukçu amcalara verecek param olmadığından kalan mesafeyi o sıcakta yürümek zorunda kaldım.
Sonunda tapınakların olduğu bölgeye vardım. Tapınakların bir kısmı birbirine çok yakın, bir kısmı da adanın etrafına yayılmış halde. Aslında dolmuşların son durağında inebilseydim bisiklet kiralayarak çok rahat adayı gezebilirdim. Gerçi param yeter miydi bilmiyorum. Benim içimde kaldı, yolunuz Ayutthaya’ya düşerse mutlaka bisiklet kiralayın. Ada diyorum çünkü Ayutthaya etrafı akarsularla çevrili bir kara parçası. Ada tapınakları, ilginç buda heykelleri ve yerleşim olmayan ören yerleri ile çok farklı bir atmosfere sahip, beni mitolojik bir zamana götürdü gezerken.
Parasız gezmek bir çeşit macera oldu bana. Havaalanına sorunsuz vardığımda rahatlamıştım ama Kuala Lumpur’da iş arkadaşlarımı gördüğüme bu kadar çok sevineceğim aklıma gelmemişti hiç.
(Vişne Kiraz, Eylül 2013)
Bu yazı 17 Temmuz 2014 tarihinde Radikal Blog‘da yayınlanmıştır.
18 Responses to “Bangkok’ta beş parasız”
cesaretinize ve özgüveninize hayran kaldım, şahsen ben evden 100 metre ileriye dahi gitmeye çekinirken böyle bir yazıyla karşılaşmam hem şoka soktu hemde düşündürdü. bilgilendirdiğiniz için ayrı teşekkürler..
Tesekkur ederim sıradanbirisi :)
Benimkisi biraz adrenalin bagimliligi. Hal böyle olunca olaylar da bu yönde gelisiyor.
:) çook eğlenceliydi !!
Aslıcım, şimdi öyle de o zaman biraz Yusuf Yusuf’tu halim. Teşekkür ederim canım :)
Güzel yazı olmuş, tşk.
En çok Elysium benzetmesi hoşuma gitti. Fotodaki mekan da film setine benziyor gerçekten :)
Hakan Bey, ben teşekkür ederim yazımı beğendiğinizi duyduğuma mutlu oldum. İşte biraz tozlu dumanlı olsa daha da çok benzerdi, günümüz dünyasındaki en yakın örneği burası olsa gerek :)
Ellerine sağlık süper bir blog olmuş. Hesabı önden ödemen bana Suriye’de yaşadıklarımı tekrar yaşattı :)
Bu arada sanırım lisedeyken aynı sınıftaydık yada insanlar gerçekten çift yaratılmış olabilir :)
Gökhan, çok teşekkür ederim. Nasıl hatırlamam? :) Facebook’ta yoksun sanırım. Blog nereden çıktı karşına?
Evet Facebook kullanmıyorum, bu yaz yıllık izin yapamadığım icin gezi yazılarıyla avuturken kendimi senin bloguna denk geldim. Ben sadece Monaco’yu farklı gözlerden dinleyip kendi fikirlerimle kiyaslayacaktim derken blogun oylesine surukleyici olmus ki tek tek tüm yazıları okuyuverdim. Sonra bu sayfadaki fotografını görünce, yorumu yazdım. Yıllar sonra bir sekilde karşılaştığımız icin çok mutlu oldum.Muhakkak İlk fırsatta görüşmek isterim. Kendine çok iyi bak
Vay be Gökhan, dünya küçük sanal alem de küçükmüş. Çok sevindim ve şaşırdım Erzurum’dan sonra burada böyle karşılaştığımıza. Facebook şart değil iletişimde kalmak için. E-posta adresin geldi yorum yazınca, oradan haberleşiriz.
Düzenli okuyucum olursan blogun gelişimi için olumlu/olumsuz geribildirimlerini de beklerim :)
Blogunu okuma listeme ekledim. Sen de mail adresini gönderirsen daha kolay haberleşiriz.
Geribildirimim Erzurum günlerinin hatırına; “Ele kuri kuri olmiir, hele bi Poris yozısi yaz da ohuyak” :))
Tamamdır :) Teşekkürler Gökhan…
Bu bütçe ile en görülmesi gereken yerleri görmüşsünüz zaten. Tebrikler.
Teşekkür ederim Ufuk.
Yettirdim zor da olsa :D Ayutthaya’yı belki daha rahat gezebilirdim tuktuk ya da bisikletle ama buna şükür.
Phuketten Bangkok’a gecenin bir yarısı hava treniyle ineceğim yere geldiğimde gecekondu ve gökdelen karışımı karanlık sokakların ve köprü altlarının gecenin 4 ünde beni bu denli korkutacağını bilmiyordum, ne varki taylandda , başımıza bir şey gelmedi, üstüne o saatte bile bulduğumuz iki genç epey yardımcı oldular. Aynı hisi gündüz yayan gezerkende yaşasamda, birkaç gün sonra buralar benim havası ile gezmeye başlamam cabasıydı. Evet bir Anadolulu olarak :) İstanbul ile kıyaslamıştım şehri ancak pek muhterem budistlerin ülkesinde böyle şeyler pek yaşanmıyor. tabi siz siz olun yine de dikkatli olun.
Böyle atılımcı gençleri gördükçe insanın içi ısınıyor. Yazınız çok sürükleyici.
[…] Kendimi para aklıyor gibi hissetmiş olabilirim biraz. Meğer Bangkok’daki sefaletimi (bkz. Bangkok’ta beş parasız) boşuna çekmişim, parasız kalınca Western Union Hızır gibi […]
YAAA BEN SİZİNLE GEZMEK İSTİYORUM =)
SABAHTAN BERİ SİZİN YAZILARINIZI OKUYORUM. İSPANYA YI GEZDİM MADAGASKAR DAYDIM Kİ KENDİMİ BANKOK TA BULDUM. BA YIL DIM. =D