Türkler’den neden “backpacker” çıkmıyor?
Her ne kadar backpacker kelimesinin çevirisi “sırt çantasıyla gezen kimse” olsa da bu kelime çevirisinden daha fazla şey ifade eder seyyahların dünyasında. Özünde sırt çantası şart olmasa da, daha çok düşük maliyetlerle yabancı ülkeleri gezen kişilerdir bunlar. Çoğunluk lise ya da üniversite mezunu (belki kısa iş deneyimi sonrası işini bırakan) Avrupalı gençlerdir. Sonra hayatında düşlerin önemini fark edip geç olmadan işinden istifa eden ya da ücretsiz izne çıkan (sabbatical) orta yaş grubunda kişiler gelir. Bu ikinci grubun ilk gruba göre maddi durumu biraz daha iyidir ve yeri geldikçe bazı şeyler için daha çok bütçeleri vardır.
Zaman zaman Hollanda’daki ve Türkiye’deki arkadaşlarımla Türkler’den neden çok sayıda backpacker çıkmadığını konuşurduk. Geçtiğimiz aralıkta Kamboçya ve Tayland’da geçirdiğim 1 ay boyunca tanıştığım turistlerin “Pek Türk gezgin ile tanışmadım.” tepkileri üzerine bu konu hakkında fikirlerimi burada toplamak istedim.
- Ülkemizde genç nüfus fazla ve hepsine yetecek kadar iş imkânı bulunmamakta. Bu yüzden bu kalabalıktan sıyrılmak, iyi bir iş sahibi olup güzel bir gelecek kurmak için ilkokuldan (belki artık ana okulundan) itibaren yarış atı gibi çalışmak, iyi bir üniversiteye girmek, iyi bir dereceyle ve dolu dolu sosyal etkinliklerle okulu bitirmek ve hemen iş hayatına atılmak gerekmekte. Bir şansım olsa o yıllara dönebileceğim söylense şahsen özellikle ortaokul ve lise yıllarıma, haftasonu dersaneye gitme saçmalığına sırf bu yarış atı temposundan ötürü dönmek istemem. Şimdi böyle bir koşturmacadan sonra Türkiye’den kimse iş hayatına atılmak yerine “Dur önce bir dünyayı gezip geleyim, öyle çalışmaya başlayayım.” demez, demiyor da. İstisnalar dışında orta halli hiçbir ailenin bu durumu destekleyebileceğini hayal edemiyorum. Rekabetten geri kalmak ve geçim korkusu maalesef hayallerden önce geliyor ülkemizde.
- İş hayatına atılınca da rekabet bitmiyor. İşleri yetiştirememekten izne çıkamayan bir çok arkadaşım var. Türkiye’de bir çok iş veren yıllık izni bir ihtiyaç olarak değil bir lüks olarak görmekte, iznini kullanamazsa bir sonraki seneye devreder ne de olsa mantığı. İşe girilen ilk sene yıllık izin hak edemeyiş, ilk 5 sene sadece 14 gün yıllık izin verilmesi ve cumartesi gününün yıllık izinden sayılması kanunlarımızın da insanın kendine vakit ayırmasına bakış açısını yansıtan en çarpıcı örneklerden. Bir diğer konu da ücretsiz yıllık izin (sabbatical). Rekabetin fazla olması kişi ücretsiz izne çıkmak isterse yerine başka birinin bulunma korkusunu akla getirmekte. Yine bunların dışında izin politikası izleyen çok az iş veren var Türkiye’de. Açıkçası Hollanda‘ya taşınmasaydım bu kadar gezemezdim ve böyle uzun tatillere çıkamazdım. İşe ilk girdiğimden itibaren her sene 25-30 iş günü iznim var ve izinlerimin yanmaması için o sene içinde büyük çoğunluğunu kullanmam gerekmekte. Ayrıca izne bir lüks değil bir ihtiyaç olarak yaklaşılmakta.
- Para birimimizin zayıf olması bir başka neden. Üniversitede ya da sonrası ailesiyle oturan Avrupalılar biriktirdikleri avrolar ya da sterlinlerle rahatça seyahate çıkabiliyorlar. Kamboçya gittiğim en ucuz ülkerden biri olmasına rağmen aslında o ucuzluk avroya göre, Türk lirasına göre değil. Örneğin 3 Amerikan dolarına sıcak yemek yemek bir Avrupalı için ucuz olsa da biz Türkler için çok değişik bir durum değil. Bir Türk’ün bir Avrupalı’ya göre çok daha fazla emek harcaması gerekiyor aynı miktarda tatil bütçesine ulaşabilmek için.
- Türkler rahatından çok vazgeçmeyen bir toplum. Belki yaşadığımız coğrafya bunda etkili. Mesela yazın güneşli gün sayısı çok fazla olduğu için biz acil bir işimiz yoksa gün batımında dışarı çıkmayı tercih ederiz. Eğer kışın hava o gün yağmurluysa ertesi gün mutlaka açacağı için dışarı çıkmayı ertesine güne erteleriz. Hollanda’da hava ne olursa olsun bisiklet kullanmaktan vazgeçmemeleri en hayran olduğum özellikleri. Bir arkadaşımın birlikte çalıştığı bir İngiliz “Hava durumuna göre plan yapan tanıdığım tek toplum Türkler.” diye bir tespitte bulunmuş. Bu rahatlık anlayışımızı evlerimizin içini dayamak döşemek, en kısa mesafelere bile arabayla gidip gelmekte kullanıyoruz hemen. Tatil planları da bu doğrultuda şekilleniyor. Örneğin İzlanda çok pahalı bir ülke olduğu için kaldığım süre boyunca akşam yemeklerimi hostelin mutfağında kendim hazırladım. Orayı görmekti amacım ve hiç gocunmadım bu durumdan. İstisnalar dışında Türklerin Avrupa dışında bir yerde sırt çantaları ile kamp yaparak düşük bütçelerle gezdiğini çok hayal edemiyorum.
- Bana sorulan “Bu kadar gezecek parayı ve zamanı nasıl buluyorsun?”, “Tek başına nasıl geziyorsun?”, “Tek başına canın sıkılmıyor mu?”, “Hosteller güvenilir mi?” vb. sorulardan seyahat etmek konusunda çok ön yargılı olduğumuzu görüyorum. Evet lükslerden ve rahattan vazgeçilmezse seyahat etmek çok maliyetli olabilir. Türkiye’ye göre daha fazla yıllık iznim var ve iş seyahatlerimi tatillerimle birleştirebiliyorum. Böylelikle hayallerime zaman yaratabiliyorum. Aslında tek başına gezerken daha kolay yeni arkadaşlıklar kurulmakta. Hosteller temkinli olunduğu sürece (kilitli dolap vs.) kalması rahat yerler. Temizlik, konum gibi kriterlerini iyi araştırmak gerek.
Gençlerden sorumlu bakan olsam ilk icraatlerimden biri üniversite öğrencilerine faizsiz backpacking kredisi vermek olurdu. Gençler dünyayı görsün, konfor sınırından çıkmak neymiş bir deneyimlesinler, yeni yerler keşfedip yeni arkadaşlar edinsinler. Nasıl olsa hayatlarının geri kalan zamanında ne zaman ne de bütçe çok izin vermeyecek bunu gerçekleştirmeye. Özellikle ülkemiz koşullarında…
Gezelim, görelim. İnanın iyi gelecek!
(Vişne Kiraz, Şubat 2015)
17 Responses to “Türkler’den neden “backpacker” çıkmıyor?”
Haklisin Visne Kiraz. Biz Turklerde gezip baska diyarlari gorme kulturu pek yok senin de saydigin sebeplerden. Ben son 6 senedir Kanada’dayim. Buraya bir suru ziyaretci gelir yaz gunlerinde dunyanin her yerinden. Ozellikle Avrupalilar bu konuda benim favorim. Avrupali gelir buraya benim 1 yilda gezmedigimi 1 ayda gezer. Gitmedigi yer kalmaz. Buraya gelmeden once kalicagi yeri ayarlar, gezilecek yerleri ogrenir, ucuz deal’lari bulur. Onlarda bu bir kultur olmus. Ucuz yollarini da bulur senin de dedigin gibi, ya da yol arkadasi bulur kolaylik ve ucuzluk icin, tadini da sonuna kadar cikartir her gittigi yerin. Ben bizim insanimizin rahatligina duskun oldugu konusuna kesinlikle katiliyorum. Hostelde kalma, yemegini hazirlama, uzun yolculukta kendi yaptigi sandvic ile oglen yemegi vs. Sanirim biraz statu olarak bakiyor bizimkiler; oyle hostelde kalmayi, odayi tanimadigin kisilerle paylasmayi falan nedense garipsiyor Turk’ler. Ama bunlari disariya cikip gorunce insan anliyor, ne kadar da guzel sekilde yapilabildigini. O yuzden yapanlarin paylasmasi, yapmayi dusunenler icin kolaylik ve ilham verici bence. Sevgiler.
İnşallah bizim çocuklarımız bizden görür de kaşif ruhlarıyla dünyayı gezerler Adem :)
Gercekten haklisiniz ben lise son ogrencisiyim ve artik bu tempodan sıkıldım.Ve ben kesinlikle turkiyede yasamak istemiyorum yani turkiyede monoton bir yasam istemiyorum okulu bitireyim sirtimi devlete yaslayayim evimi gecindireyim ben bunu istemiyorum ben cok farkli bir hayat istiyorum ve biliyorum ki bu turkiyede zor sizce ne yapmaliyim yabanci ulkede mi okuyayim yoksa okuduktan sonra mi gideyim yoksa okurken gecis mi yapayim yani boyle bir sansim var mi bana bir yardimci olursaniz cok sevinirim tesekkurler :)
Bu dediginiz sebeplere ek olarak benim de aklima bunlar geldi.
-Yabanci Dil
Diger cogu Avrupa ulkelerindeki cok kulturluluge sahip olmadigimiz icin, sadece ana dilimizi gunluk hayatimizda konusarak yasiyoruz. Oysa Avrupa’daki insanlarin cogu Ingilizce’yi gunluk hayatinda konusuyor ve bu ozguvenine sahip. Cogu Turkiyeli’nin Ingilizce bilgisi ise sadece okuldan ogrendiklerimizden ibaret. Yurtdisina cikarken bu durum buyuk bir cekinceye sebep oluyor bence.
-Vize ve Pasaport
Dunya’nin en pahali pasaportunu kullaniyoruz ve cogu ulkeye gitmek icin vize almamiz gerekiyor. Bu da isleri biraz zorlastiriyor bence.
Bu arada konuya ek olarak, bir yazida “backpacker” kelimesini gorunce burnumu sokmadan duramiyorum. Kimi insanlar “backpacker” kelimesini sirt cantali olarak cevirse de bence tam olarak karsilamiyor. Onun yerine “bitli turist” o duyguyu mizahiyla beraber daha cok karsiliyor gibi geliyor bana. Ne dersiniz?
Efe merhaba,
Fransızlar, İtalyanlar ve İspanyollar çok iyi İngilizce ya da başka bir dil konuşmasalar da çok seyahat eden milletler. Bu örneklere göre dil bilmemek gezmememiz için engel değil bence.
Pasaport bir defa 10 senelik alındı mı çok masraflı değil ve Günaydoğu Asya ya da Güney Amerika için vize istenmiyor. Buna da o yüzden katılmıyorum.
“Bitli turist” tabiri yazıyı yazarken aklıma gelmedi. Yazarken gelseydi Türkler’in kendi başaramadığı şeylere çamur atması diye bahsederdim mutlaka. Bitli turist tabirinde biraz küçümseme var sanki. Sırf para saçmıyor diye böyle bir tabir bulmuşuz. Halbuki “Adam ne iyi etmiş ülkemizi de ziyaret etmiş, bizi yakından tanımak istemiş.” demek yok. “Backpacker” ruhunu aşağılamamak için “bitli turist” tabirini kullanmak istemem.
Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca Dünya üzerinde en çok konuşulan diller arasında. İkinci bir dil bilmelerine çok gerek kalmıyor, zaten İngilizce’yi bir şekilde biliyorlar veya yolda öğreniyorlar.
Vize işi sıkıntılı. Kafanıza göre biletimi aldım, hoppp gittim demekle olmuyor. Bir çok ülke dönüş biletini de görmek istiyor. Kara yoluyla komşu ülkeye gideceğim dediğimde bile kabul etmeyen, bana zorla da olsa dönüş bileti aldıran sınır polisleriyle de karşılaştım.
Tabii bir de Avrupalı’nın aldığı işsizlik parası da var. Tanıştığım sırtçantalıların yarısından fazlası üniversiteyi bitirip 2-3 sene çalışmış, biraz para biriktirmiş, ardından 2-3 sene evinde oturup işsizlik maaşını da biriktirip bununla yola çıkanlardandı. Hatta seyahat ederken işsizlik maaşı almaya devam edeni bile gördüm.
Aile yapısı da etkili tabii. Batıda gençler liseden sonra birer birey olarak görüyor. “Anne ben gidiyorum” diyene “otur oturduğun yerde be, kırarım kafanı!” diyip kafasına terlik atılmıyor.
Daha da sebepler yazılabilir fakat yine de hak yememek adına söylemek istiyorum ki sınırlar aşan harika insanlar var ülkemizden de. Sayısı bence çok da mühim değil.
Ben de buyuk olcude yazilanlara katiliyorum. Ellerine saglik visnekiraz! =)
Dil konusunda kafam karisik biraz. Turk esnafin gelen turistlerle nasil kafa-goz kirarak konustugunu gozlemliyorum. Yillar once genc bir oglanin turist kizi tavlamak icin, elinde sozlukle kelimelere baka baka nasil konustugunu da hatirliyorum. Ancak etrafimdaki bir suru kisinin yurt disina gittigimde bana “nasil yapiyorsun?” diye sordugunu, onlarin gidebilecegini soyledigimde, kendilerinin dil bilmediginden yakindiklarini, bu sebeple gidemeyeceklerini, gittiklerinde yapamayacaklarini soylediklerini de biliyorum. Bu da bizim ozguvenimizin Avrupa’lilara nazaran daha zayif oldugu sonucunu cikartmama sebep oluyor.
Hosteller konusunda, bizim kalinacak yerler acisindan daha titiz bir toplum oldugumuzu, o yuzden bu tur tercihlerimiz olmadigini dusunuyorum. Kisisel olarak aile bireylerimin ve kendimin ortak tuvalet/banyo kullanimi konusunda oldukca cekingen davrandigimi da soylemeliyim.
Pasaport maliyeti ve paramizin degeri konusuna hic katilmiyorum. Eskiden yurtdisina gitmek cok masrafliydi; artik pek oyle degil bence. Istatistiklere bakildiginda son 10-15 yilda yurtdisina gitme oraninda inanilmaz bir artis oldugunu gozlemlemistim. Mesele yurtdisina gitmekten ziyade backpacker olmayi etrcih etmeme meselesi gibi daha ziyade.
Bence de ziyadesiyle kulturel bir konu. Biz cocuklarimiz konusunda cok korumaci davanirken, Avrupa’li ve Amerika’li, “sal gitsin, boyle ogrenir dunyayi” felsefesini benimsemis gibi. :) Oyle olunca da adamlarin gencleri, bitli yataklarda kalmaktan, sokaklarda yatmaktan, azicik parayla idare etmekten endise duymuyorlar gibi. Biz ise cocuklarimiza bir sey olmasin dusuncesiyle onlari kocaman adamlar/kadinlar olana kadar tek baslarina bir yerlere yollamiyoruz. En azindan boyle davranan ciddi bir kesim var ulkemde.
Çok teşekkür ederim wizardofsightseeing :)
Haklısın, dil konusundaki eksiklik bilmemekten daha çok kendine güvende. O kadar çok Fransız ve İspanyol turist gördüm ki adamlar kendi dilinde meramlarını anlatmaya çalışıyorlardı.
Çok ilginçtir ki Türkler temizlik konusunda bu kadar hassasken ortak kullanılan tuvaletlerde aynı hassasiyeti göremiyorum. Hollanda’da ortak kullanılan tuvaletlerde bugüne kadar kötü bırakılan bir tuvalete rastlamadım. Aksine Türkiye’de dışarıda tuvalete gitmekten çekiniyorum. Bence aynı şekilde başkalarıyla oda paylaşmak Türkler’in bu ikiyüzlü davranışından kaynaklanmakta.
Evet gezmek eskisi kadar pahalı değil ama biriktirmek zayıf para biriminde daha zor. İngiliz bir çift ile tanıştım Kamboçya’da. Aileleriyle yaşadıkları için ceplerinde kalan kira parasını biriktirip uzun bir seyahate çıkmışlardı. Merak ettim ne kadar birikitirince seyahate çıktıklarını. Kişi başı 8000 sterlinmiş. Bu bir senede biriktirilebilecek bir miktar İngiltere’de. Türkiye’de aynı koşullarda birinin bu miktarda parayı biriktirmesi daha zor.
Korumacılık daha minicik bebekken kundaklamakla başlıyor. Annemin beni okula giderken atkı ve bereyle South Park karakteri Kenny gibi sarıp sarmaladığını bilirim. Elin Hollandalısı da bebeğini bisikletin önüne atkısız beresiz bindirir. Sonunda o çocuk soğuğa karşı dayanıklı olur ve bense hala üşürüm. Bu korumacılık dediğin gibi yeni keşifler için bir engel ülkemizde.
Bu yaz istifa edip bi dunya turuna cikayim da bi Turk backpacker sayisi artsin o zaman :)
Cidden planim bu. Bu plani yapmadan once hic arastirmadan, sadece onyargilarla bu isin ne kadar zor olduguna dair bahaneler uretiyordum kafamda. Senin gezi paylasimlarini gordukce hem is seyahatlerini hem de hollanda’daki izin gun sayilarini, burada oyle olmadigini bahane ediyordum kendime ornegin.
Ucmaya devam…
Sevgiler
Apo ciddi misin? Öyleyse çok sevindim kararına :)
valla ben ciddiyim. ama hala ayarlamam gereken çok şey var. dua et benim için. kim bilir, belki dünyanın bi köşesinde denk geliriz :)
Harika :)
Aklına takılan bir şey olursa elimden geldiğince yardım edebilirim sana öncesinde ve gezerken.
bir isviçreli’yle beraberim bir kaç yıldır. türkiye’ye de iran’dan taşınmış. ilk başlarda aklını kaçırdığını falan düşünüyordum, güzeller güzeli isviçre alplerinden iran’a, sora gaz ve toz bulutu altındaki istanbul’a? “çok sıkıcı anlayamıyorsun burası çok heyecanlı” diye açıkladı durdu ama yok kafam almadı. ilk isviçre seyahatimizde de almadı hatta. sonra ikinci uzun seyahatimizde sistemin içine girdikçeanladım ne aradığını.
bizden backpacker çıkmaz çünkü biz bir avrupalı gibi macera ara(ya)mıyoruz, heyecana da hiiç ihtiyacımız yok. daha fazlasını yüreğimiz kaldırmaz zaten. çok macera istersen bi akşam tarlabaşına doğru yürürsün. bi cumartesi taksime çıkarsın, mutlaka bir eylem vardır, gazını yersin güzelce. bi gece kumkapıya gider, geç saatte taksiye binersin. bunlar hep macera. bize daha fazla macera lazım değil çünkü biz sabah kalkıp 07:43’te gelen otobüse binip her gün tam olarak 08:03’te inmiyoruz. biz metrobüse biniyoruz, o metrobüsün bi şekilde gelmesi gitmesi bile dev bir macera. bir gün yoldan çıkar, bir gün üstünde ceset bulunur. karşıdan karşıya geçmek heyecan. akbil yüklemek bile heyecan “bu sefer de çalışır mı acaba” diye bakıyosun makineye. fındık kabuğu kadar balıkçı teknesiyle dev roroların arasından kandilli’den emirgan’a geçmek canın cebinde macera. o yüzden biz sadece dinginlik, düzen, sıkıcı hayatlar arıyoruz. tatil köylerine koşuyoruz, çünkü hayatımızda bi tek orada onaltısıfırsıfırda gözleme çıkıyor, bir tek orada 22:15’te ne yapıyor olacağını daha yola çıkmadan bilebiliyorsun.
Burda tartışılanların yanında şöyle bir durum da var bizde, insanımız kapalı bir zihniyetle yetişiyor. Dışarıya olan ilgisi tamamen önyargılarla kurulu. Maddi sıkıntılar, iş hayatı, ülkedeki hayat tarzının orta sınıf için bir düzenden çok kaosa tabii olması ve bunun getirdiği güvensizlikler insanımızın sırf eğlenmek, merakını gidermek için bişeyler yapmasına engel oluyor.
Babama Norveççe öğrenmek istediğimi söylediğimde ‘Ne işine yarayacak, ingilizcen, rusçan var bi de ispanyolca öğrendin mi tamamdır iş dünyasının geçer dillerini öğrenmiş olursun.’ demesi aklıma geliyor hep. Sürekli bir kendini kurtarma çabası, sürekli bir düzlüğe çıkma çabası var. Geri kalan her şey angarya, boş, gereksiz görülüyor insanımız tarafından.
İnsanımızın geneline günü kurtarma anlayışının yerleştirdiği bir vizyonsuzluk hakim. Türkiye’de herkesin, her memleket hakkında fikri vardır, ama gidip görme arzuları sıfırdır. Oturduğu yerden ‘Zaten Dünya’nın en güzel memleketi bura(Sanki her yerini gezmiş gibi), Anadolu’nun taşına toprağına kurban olayım, neyleyim Avrupa’yı’ zihniyeti de var.
En büyük etken bu bence, yoksa işine geldi mi en zor şeylere bile katlanmaktan çekinecek bir yapımız yok.
Merhaba,
Öncelikle teşekkür etmek istiyorum yazı için. Bizim de eş dostla üzerinde fikir yürüttüğümüz, nedenlerini sorguladığımız bir konu bu. Hatta bana da birkaç yabancı bu konuda soru yöneltmiş, neden Türk backpacker’larının bu kadar nadir olduğunu anlamaya çalışmıştı.
Öncelikle gerçekçi olmak lazım; çalışma koşulları kötü, parası gün geçtikçe değer kaybeden, yasal izinlerini kullanmakta dahi sıkıntı çeken bir toplumuz. Vize gerektiren ülkeler de işin tuzu biberi oluyor. Bu iç karartıcı meselelere sen de değinmişsin zaten. Gerçekten talihsiz insanlar var, hepimiz farkındayız.
Ancak kim ne derse desin, düşük bütçeli, keşfetme amaçlı seyahat fikrine çok toplum olarak yabancıyız. Parası/imkanı olsun ya da olmasın, insanlar backpacker tadında seyahat edenleri anlamıyor. Bizim yolculuk serüvenlerimizi garip, lüzumsuz, tehlikeli, çocukça buluyor çoğunluk. Batum’da kaldığım hosteli kime anlatsam ahırda yatıp tezekle örtünmüş muamelesi görüyorum. Couchsurfing’i geçtim, airbnb ve blablacar’ın işleyişini duyunca dahi donup kalıyorlar. Kaldı ki malesef Asya’ya gidemedim henüz, Balkanlarda ve yakın civarlarda dolaşıyorum. Bu insanlar ise, “şuraya gitmek lazım aslında,” dedikleri ancak asla gitmeyecekleri yerlerin ismini saymaya devam ederken tatillerini kayınçonun yazlığın başında hortumla duş alarak geçiriyor ya da fahiş fiyatlı yurtiçi otellere ve aşırı “steril”, safari misali sadece turistik noktalar arasında dolaştırıp otele paketleyen yurtdışı turlara yatırım yapıyorlar.
İnsanların kafasındaki yurtdışı seyahati halen sadece onyüzmilyon euro harcanması gereken, şafatatın dibine vurulacak ve her online kalınacak bir “gezi” şeklinde. Yarı-zamanlı çalışan bir öğrenci biriktirdiği parayla her yaz seyahat planlayabilir. Her ay kenara ufak bir şeyler arttırılarak kısa süreliğine de olsa bir iki ülke görülebilir. Nüfus cüzdanınızı kapıp, Karadeniz boyunca otostop çekerek ulaşabileceğiniz Gürcistan gibi sevimli bir ülke var mesela. Çevremdeki kimse zahmet etmedi bunu yapmaya. İki ay kenara para ayırarak (o da sırf ulaşım masrafları için) çok güzel bir haftasonu geçirebileceğiniz Belgrad var mesela. Kime önersem burun kıvırdı. Oysa bir akıllı telefon fiyatına bir sürü ülke görülebilir. (Değer kaybeden TL yüzünden bizim için gittikçe “pahalılaşan” Batı Avrupa ülkeleri bile). Sonuçta gerçekten talihsiz insanlar hariç Türk backpacker’ların sayısındaki azlığın nedeni seyahat kültürümüz. Eldeki imkanlarla bir kez olsun şans veren backpacker da müptelası oluyor zaten:)
Cok haklisiniz.arkama bile bakmadan istifa etmem icin bi 5 yil daha gunde 12 saat calisip beynimi belimi ve dizimi patlatmam gerekiyor ..sayfanizi yeni kesfettim ufkumu actiniz ve cesaret verdiniz..daha cok ulke gormeniz ve gormem dilegiyle :)
Yabancılarda çok yaygın bu bulunduğum yerde arkadaşımda bu kişilere konaklama hizmeti veriyor ama türk pek yok malesef